İnsanlığın Büyük Derdi: Kafasındaki Belirsizlikler
Aklınıza takılan bir durum hakkında cevap bulamıyorsanız ve cevabın gelmesi için beklemeniz gerekiyorsa, bu süreç sizin için çok sancılı geçiyordur, bundan eminim. Bunu bizzat ben de yaşıyorum! Bu herhangi ciddi bir sağlık sorununuz sebebiyle test yapılması durumunda testin sonuçlarının çıkmasını beklerken de olabilir, girdiğiniz üniversite sınavının sonucunun açıklamasını beklerken de! Hiç fark etmez, işin sonunda şayet beklemeniz gerekiyorsa, ister istemez kafanızda kuruntular oluşmaya başlar. Öyle ki, bazen kendinizi düşüncelere o kadar çok kaptırırsınız ki, kafanızda o durumu hep kötü şekilde sonuçlandırırsınız. “Kesin kötü bir sonuç çıkacak, kesin sınavı kazanamadım, kesin atanamayacağım!” gibi düşüncelerle kendinizi yer bitirirsiniz. Peki, niçin böyle oluyor? İnsan neden sonucu belli olmayan durumları tahmin ederken hep kötü senaryolar yazıyor ve bu senaryo gerçekleşmiş gibi kendisini strese sokuyor? Bu konu hakkında sizinle biraz konuşmak istiyorum.
Öncelikle bu durumun evrimsel süreçte elenmemesinin sebebine
bir bakalım. Bir düşünün, bundan 80.000 yıl önce yaşıyorsunuz ve doğada seyahat
ediyor veya başka bir yere göç ediyorsunuz. Ormanlık alandasınız ve etrafta
yüksek boylu çalılar var. Bu çalıların arkasından size bir avcının (saldırgan
olan/olabilecek her türlü canlı) saldırma ihtimalini düşünüyorsunuz ve strese
giriyorsunuz. Eğer o çalıların arkasından size bir canlı saldıracak olursa,
adrenalin seviyenizin önceden yükselmesi sonucunda siz bu saldırıya daha kolay
tepki verebilirsiniz. Savaşırsınız veya kaçarsınız, bu sizin o an ki durumunuza
bağlıdır. Eğer çalıların arkasından herhangi bir canlı size saldırmaz ise,
vücut fonksiyonlarınız normale döner, kalp atış hızınız yavaşlar ve kan
basıncınız düşer, bu durum karşısında da kendinizi rahatlamış hissedersiniz. İşte
evrimsel süreçte bu belirsizliğin elenmemesinin sebebi budur. Bu durum doğada
canlıya avantaj kazandırır ve bu belirsizlik sebebi ile belki de canlı hayatta
kalabilir. Eğer canlı çalıların arasından bir avcının kendisine saldırma
ihtimalini göze almamış olsaydı, muhtemelen hayatta kalma şansı düşük olacaktı.
Belirsizliğin insanın kafasında olumsuz senaryolarla
sonuçlanmasının sebebine başka bir açıdan bakmamız gerekirse, yine doğadasınız
ve içinde bulunduğunuz durum, avcı ile karşılaşma ihtimaliniz olduğunu
gösteriyor (çalılardan sesler geliyor, aslan kükremeleri duyuyorsunuz veya
mamutların seslerini işitiyorsunuz). Bu durumda kafanızda hemen o kötü senaryo
kuruluyor, avcıyla karşılaşıyorsunuz, belki sizi görmüyor ve saklanmak
durumunda kalıyorsunuz, belki de sizi görüyor ve kovalamaya başlıyor. Senaryo bu
şekilde her defasında kötü sonuçlanıyor: Avcı beni gördü ve kaçmam/savaşmam
gerekiyor. İşte bu kötü senaryo yine sizi kurtarıyor. Eğer bu kötü senaryo
olmasaydı, muhtemelen insan gardını indirecekti ve hiç beklemediği bir anda,
avcısına yem olacaktı. Bu taraftan baktığımızda her şey tıkırında ilerliyor,
çünkü insan doğada ve bu kötü senaryoya ihtiyacı var. Eğer kafasındaki kötü
senaryo gerçekleşmezse, paçayı yırtıyor ve o durumdan çıkıp normal hayatına
dönüyor. Her şey yaklaşık 5 dakika içerisinde gerçekleşip sonlanıyor.
Tabii, doğadan kopup medeniyetler inşa eden, dünyaya
hükmeden, atmosferi her geçen gün tahrip eden insanın kurduğu kötü senaryolar
da bambaşka oluyor. Temeli aynı olan bu senaryolarda tek fark, karakterler. Şöyle
düşünelim, doğadayken avcı konumunda olan belli başlı canlılar vardı. Kent hayatına
baktığımızda ise avcılar var evet, lakin avcılar diğer canlılar değil.
Faturalar, kredi kartı borçları, alanında eğitim aldığı mesleğe atanma, geleceğini
belirleyecek üniversite sınavı… bu liste uzayıp gider, siz avcılarınızı
kendiniz düşünüp çok rahat bulabilirsiniz. Verdiğim örnekler genel örnekler, ve
bir çoğunu ben de yaşadım, yaşıyorum ve muhtemelen yaşayacağım. Kendimizi içine
hapsettiğimiz bu kentlerin avcıları maalesef kendilerinden kaçabileceğimiz
türden avcılar değiller. Faturadan, borçlardan yada sınavlardan maalesef
kaçamıyorsunuz. Ne kadar görmezden gelirseniz gelin toplumun ve sistemin size
bunları dayatması ve sizi mecbur bırakması sonucu, stres yaşıyorsunuz ve
gelecek kaygısı taşıyorsunuz. Kafanızda onlarca, yüzlerce belirsizlik var ve
bunları olumsuz senaryolarla sonuçlandırıyorsunuz. Ve kaçınılmaz gerçekle karşı
karşıya kalıyorsunuz: gelecek kaygısı…
Yıllar sonrasının planlarını yapıyorsunuz kendi içinizde ve
bu planları her defasında gözden geçiriyorsunuz. Her gözden geçirdiğinizde
biraz daha mükemmeliyetçi düşünmeye başlıyorsunuz ve hayatınızda her şeyin
yolunda gitmesi gerektiği kanısına varıyorsunuz. Kusursuz olması gerektiğini
düşündüğünüz durumların kusursuz olamayacağını, siz ne kadar isterseniz isteyin
sizin yerinize birilerinin torpille sizin önünüze geçeceğini, yurt dışında
okumak istediğiniz okula gidebilmek için maddi geliriniz olmadığı ve atanabilmek
için binlerce kişinin başvuru yaptığı ve sizin seçilme ihtimalinizin çok düşük
olduğunu hatırlıyor ve senaryoyu sonuçlandırıyorsunuz: olmayacak!
MedicalPress |
Kafanızda kurduğunuz
bu senaryo maalesef size yegane ve tek gerçek gibi geliyor. Algılarının yavaşlıyor,
gerçeği ayırt edememeye başlıyorsunuz ve denemekten korkuyorsunuz. Kendinize “ya
başaramazsam” diye soruyor ve bu soru karşısında istemsizce cevapsız
kalıyorsunuz. Risk almaktan çekiniyor, eğer başarısız olursam yıllarım/emeklerim
boşa gider düşüncesine giriyorsunuz ve sonuca odaklanıyorsunuz. Planlarınızı
sonuç odaklı kurduğunuzda başarı ihtimalinin yüzde 50 olduğunu bildiğiniz
halde, bu oran size yüzde 1 gibi geliyor ve bunalıyor, sıkılıyorsunuz. Dünya gözünüzde
kararmaya, her şey siyah beyaz olmaya başlıyor. Bir yandan da
toplumun/ailenizin size baskısı yüzünden kendinizi bir şeyler yapmak zorunda
hissediyorsunuz. Yapamadığınız zaman ise bunalıma giriyor, belki de kendinizden
nefret etmeye başlıyorsunuz. Öyle bir ruh haline giriyorsunuz ki, sanki bu
yaşadıklarınız size özel ve sadece siz yaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Belki
de hiçbir konuda kendinize öncelik tanımazken yada kendiniz özel hissetmezken,
bu olumsuz senaryolar karşısında kendinizi özel hissediyorsunuz ve “bu durumu
bir tek ben yaşıyorum” diyerek kendinizi o düşünce bataklığına daha çok
gömüyorsunuz.
Size söylemem gereken tek şey, bu hissettikleriniz ne yazık
ki size özel değil. Gelmiş geçmiş bütün atalarımız sizin hissettiklerinizi (farklı
olaylar neticesinde de olsa) hissetti. Şuan da sizinle aynı hisleri paylaşan
milyonlarca insan var. Birçoğunuzun kaygıları ve korkuları aynı. Ve inanın
bana, toplumun size yaptığı dayatmalara uyar ve kendinizi ona göre
şekillendirirseniz, muhtemelen ortalama bir insan olacaksınız. Size “sırtını
devlete yasla, memur ol!” diye öğüt veren insanlar, muhtemelen hayatlarında
hiçbir başarısı olmayan, kendisine dayatılanları yerine getirmiş ve garantici
oynayan insanlardır. Risk almaktan korkan, yeni yerler keşfetmeyen, farklı
düşüncelere kapalı sabit fikirli insanlardır. Eğer bu insanların dayatmasına
karşı çıkar ve kendi yolunuzu çizer iseniz, emin olun ortalamanın üzerinde bir
insan olacaksınız.
Size “inanırsan her şey olur” felsefesi yapacak değilim. Bu felsefenin
hiçbir dayanağı olduğunu da sanmıyorum. Demek istediğim, eğer bir şeyleri dener
ve bir yola girerseniz, girdiğiniz yoldan keyif almaya ve faydalanmaya bakın. Her
girişimin sonucu olumlu olmadı, olmuyor ve olmayacak. Bir yerlerde birileri
iflas edecek, bir yerlerde birileri kazık yiyecek, bir yerlerde biri giriştiği
iş yüzünden borca batacak. Bunlar olmak zorunda, eğer siz “ya bunlar olursa”
diye düşünerek girişmez iseniz, yaptığınız şey önlem almak değil, bilakis
korkunuza yenik düşmektir. Eğer bir hedefiniz ve hayaliniz var ise, en küçük
adımla başlayın ve kafanızda oluşan olumsuz senaryolara aldanmayın. Elinizde
olumlu verileri biriktirin ve göz önünde tutun. Bu sizin olumsuz senaryolar
kurmanızı büyük ölçüde engelleyecektir.
Hayalleri, hedefleri ve idealleri olmayan insan, otomatik
pilota alınmış ve hiçbir vasfı olmayan insandır…
Yorumlar
Yorum Gönder
Kıymetli yorumlarınız bizim için önemlidir. Bize ulaştırdığınız her öneri ve görüşü, eleştiriyi dikkate alıyor ve değerlendiriyoruz.