Hepimizin Buna İhtiyacı Var: Motivasyon


Evet, bildiğiniz gibi zor zamanlardan geçiyoruz. Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, bizim ülkemiz de bir süredir sıkıntılar içerisinde. Bu durum hepimizi ister istemez etkiliyor. Yaşadığımız topraklar istemediğimiz durumlar karşısında ve bir birey olarak belki de kendinizi çaresiz hissediyor olabilirsiniz. Belki de yapmanız gereken, değiştirmeniz gereken bir şeyler var gibi hissediyorsunuz ve elinizden hiçbir şey gelmemesi, sizi uçuruma sürüklüyor, duygu durumunuzu, ruh halinizi olumsuz etkiliyor olabilir.

AdobeStock

Bu yazımızda sizinle ülke çemberinde değil, bireysel çemberde konuşacağım. Toplum psikolojisi ve birey psikolojisi bildiğiniz gibi farklıdır. Benim ilgi alanım daha çok birey psikolojisi yönünde. Olabildiğince kendi düşüncelerimi ve hayata bakış tarzımı sizinle paylaşmaya çalışacağım. Amacım benim gibi olmanız değildir, olamazsınız da zaten. Her insan farklıdır ve hiç kimse birebir aynı şartlar ve durumlar altında kalmaz. Farklı olduğunuzu bir kez daha hatırlamak için parmak izinize bakmanız yeterlidir!

Biz hayvanlar aleminin primatlar takımı altında homo cinsinin sapiens türüyüz. Yani gelecek hakkında kaygı taşıyan, düne bakıp iç geçiren tek canlıyız. Doğada hayatta kalmamıza yardımcı olan amigdala maalesef doğadan uzaklaşan insanın hayatını zorlaştırıyor. Sürekli kaygı taşıyan insan kendisini ister istemez diken üstünde hissedebiliyor.

Bir düşünün, elinizde olmayan olumsuz sebepler üzerinde çok fazla kafa yorduğunuzda, çok okuyup çok dinlediğinizde ne oluyor? Belki bir şeyler öğreniyorsunuz evet, peki sonra? Uzun vadede belki de kendinizi içinden çıkamayacağınız bir paradoksa sokuyorsunuz. Sürekli belirli çerçeve içerisinde düşünüp, herhangi bir sonuca varamadığınız için, bir süre sonra amigdalanız harekete geçiyor ve vücudunuzda kortizol salınımı artıyor. Kortizol bildiğiniz gibi stres hormonu ve bu stres, doğada sizi hayatta tutarken, plazalarda yaşayan insan için uzun vadede ciddi hasarlara sebep oluyor. Kişi kendisini çıkmazda ve boğuluyormuş gibi hissediyor. Sürekli yaşadığınız olaylar hakkında düşünüyor, yeri geliyor twittera dalıp gidiyorsunuz belki de. Size şunu temin ederim, eğer kendinizi korumaya almaz iseniz şayet, bu işin sonu maalesef kaygı bozukluğuna gidebilir.

Bunu kötü hissetmeniz için söylemiyorum, amacım sadece gerçekleri öğrenmeniz ve tedbir almanızdır. Biliyorsunuz ki insan, bilmediği şeyden korkar. Eğer durumun farkında olursanız, ne yapmanız gerektiğini de bulabilirsiniz. Şimdi, öncelikle kafamda belirlediğim bir konu üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.

Belki de bir çoğumuzun temel sorunu, geleceğe karşı duyulan ümitsizliktir. Hepimiz bu durumu zaman zaman yaşayabiliriz, bu normaldir. Sorun ise, bu ümitsizlik duygu durumunu sürekli yaşamak, sürekli hissetmekte. Açık konuşayım, eğer siz geleceğe karşı herhangi bir umut beslemiyor iseniz, yaşamanızın bir anlamı olmaz. Ne için yaşadığınızı sorgularsınız ve işin içinden çıkamazsınız. Öncelikle şunu belirtmem gerekirse; hayata tutunacak umudu ben size veremem. Bu yalnızca ve yalnızca sizin elinizdedir. Eğer siz kendinize tutunacak bir dal, bir ışık bulamazsanız, hiç kimse ne yazık ki size yardım edemez. Bu yazımda temel gayem size yol göstermek değil, yolunuzu nasıl bulabileceğinizi elimden geldiğince anlatmaktır.

Reçete yazar gibi, madde madde anlatmak istemiyorum. Psikolojinin reçetesi olmadığını düşünüyorum ve dümdüz anlatma taraftarıyım. Kendimden örnek vermem gerekirse, ben elimde olmayan sebeplerden ötürü kötü bir durumun içinde isem öncelikle durumu düzeltip düzeltemeyeceğime bakıyorum (realist olmaya çalışıyorum). Bir süre düşünüp kafa yorduktan sonra şayet düzeltemeyeceğime kanaat getirmiş isem, artık o tarafla ilgilenmiyorum. Bu kötü durumu eşelemiyor, ardı arkası gelmeyen düşünce selinden kendimi olabildiğince korumaya çalışıyorum. O tarafla ilgilenmiyorum derken, o durumu yok saymaktan bahsetmiyorum kesinlikle! Öncelikle o durumu kabul ediyorum ve değiştiremeyeceğim bir durum ise, onu kenarda bekletip hayatın diğer yönlerine bakıyorum ve diğer yönleriyle ilgileniyorum. Eğer içinde bulunduğunuz o durumu yok saymaya kalkarsanız, her defasında o durum size daha fazla acı verecektir, bunu unutmayın. Yok sayarak veya üzerinde düşünmeyeyim diyerek işin içinden çıkamazsınız, inanmayan varsa denesin görsün.

“Kötü durumu nasıl kenarda bekletiyorsun?” diye soracak olursanız, başka ilgi alanlarına sahibim. Bu ilgi alanlarına yatırım yapıyorum, zamanımı yatırıyorum. Zaman, insanın en önemli hazinesi ve maalesef tek kullanımlık. Her saniye tek kullanımlık ve bir kere kullanıyorsunuz, sonra yitip gidiyor o saniye. “Ben zamanımı nereye yatırıyorum?” diye kendinize sormanızı istiyorum. Sorun ve düşünmeye başlayın, mümkünse bir kağıda yazın. Somut veriler görmek beyni her zaman rahatlatır. O kaotik düşünce sisteminin arasından ayıkladığınız verileri kağıda kaydedin ki, dönüp dönüp bakabilesiniz. Şimdi sorumuza dönecek olursak, eğer bu soruyu gönül rahatlığıyla “çoğunlukla kendime yatırıyorum” diye cevaplayabiliyorsanız, sizin bundan sonra bu yazıyı okumanıza gerek yok diye düşünüyorum. Çünkü eğer zamanınızı kendinize yatırıyor iseniz, muhtemelen anlatacağım şeyleri biliyor ve uyguluyorsunuzdur.

                             

Az önce zamanımı kendi ilgi alanlarıma yatırıyorum demiştim, bundan kastım aslında kendime yatırım yaptığımda. Çünkü benim kendime yatırım yapabilmem için, aslında ilgimi çeken konulara/alanlara yatırım yapmam gerekiyor. Kendi üzerimden örneklerini vermeyeceğim, lakin siz de sizi çeken/cezbeden alanlara yönelebilirsiniz. Bu bilimin herhangi bir dalı olabilir, bir spor dalı olabilir, kitap okumak olabilir, yalnız kalmak olabilir, hatta ve hatta kendi kendinize konuşmak bile olabilir. İnsan kendisiyle konuştuğu zaman yalan söyleyemez ve diğer insanların aksine kendisini dinlemek zorundadır, dinlememek gibi bir alternatifi yoktur. Çoğu toplumda “kendi kendine konuşanlara ‘deli’ denir” gibi absürt bir algı olsa da, işin aslı pek öyle değildir. Bu konuya girmeyeceğim, Evrim Ağacı bu konuyu çok güzel anlatmış, buraya tıklayarak videoyu izleyebilir ve kendi kendinize konuşmanın ne zaman sağlıklı olduğunu ve ne zaman sağlıksız olduğunu öğrenebilirsiniz.

Eğer geleceğe yönelik bir planınız/hayaliniz var ise, ve bu hayal size çok uzak geliyor ise, uzun vadeli hayal kurmayı bırakın. Kendimden bahsedecek olursam, bir seneyi geçkin hayal kurmuyorum yada plan yapmıyorum. Beş sene sonra burada olmak istiyorum gibi düşünmüyorum. Çünkü eğer uzun soluklu hayaller kuruyorsanız, muhtemelen çoğu zaman kendi kendinizin ayağını kaydırmaya çalışırsınız. Bunu ister istemez yaparsınız, zaman zaman aklınıza geleceğiniz gelir ve bazen içinizde bir inançsızlık oluşur. “Ya olmazsa, ya bir aksilik çıkarsa, ya yapamazsam, bla bla bla” diye gider bu. Eğer bu düşünceler sizi çok fazla rahatsız eder ve bir çözüm bulamazsanız (ki bulamazsınız, çünkü bu gelecek kaygısı somut bir olgu olmadığı gibi, elle tutulur bir yanı da yoktur, yani ‘heh tamam’ diyebileceğiniz bir çözüm üretemezsiniz) hayallerinizden vazgeçip, her geçen gün kendinizi daha da kötü hissedebilirsiniz. Net ve bir kalıp içerisinde hedefler koymak yerine, kendinize geniş çerçevede ve ilerleyen süreçlerde belki de daldan dala atlayabileceğiniz hedefler koyabilirsiniz. Örnek vermem gerekise, “bilim alanında bir şeyler yapmak istiyorum!” bitti, bu kadar, çok geniş bir çerçeve. Siz herhangi bir bilim dalına ilgi duyuyorsanız, bu hedefi kendinize koyabilirsiniz. İlerleyen süreçte olur da başka bir bilim dalına yada öğrendiğiniz bilimsel bilgileri kullanabileceğiniz başka bir alana yönelmek isterseniz, ayağınızda hiçbir zincir bulunmaz ve rahatlıkla “daldan dala” atlayabilirsiniz. Burada bahsetmek istediğimiz, süreç içerisinde kendinizi geliştirmeniz, kendinizi bilhassa beslemenizdir. Kendinizi beslediğiniz zaman, emin olun birkaç alanda belki de yetkin sayılabilecek kadar temeliniz, belki de yeterliliğiniz bulunabilir. Çünkü kendisini besleyen insan, tek kaynaktan/tek yönden beslemez. Bugün bir yerden, yarın başka bir yerden beslenir ve bu tip insanlar toplumumuzda “maymun iştahlı” olarak algılanır. Evet bir kısım insanlar gerçekten de “maymun iştahlı” olabiliyor lakin bir grup insan ise, başka bir alana/yöne ilgi duyduğu zaman “maymun iştahlılıkla” itham edilmesi, hoş olmayan bir durumdur.

Kendinizi beslediğiniz zaman göreceksiniz ki, kendinize saygınız kayda değer miktarda artacak ve siz bunu fark edeceksiniz. Muhtemelen dışarıdaki insanlar da bunu fark edecek ve size saygıları artacak. Bir çok insan kendisine saygı duymanın ne olduğunu maalesef bilmiyor. Buraya tıklayarak “özsaygı” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Toparlamam gerekirse, aslında dışarıdan motivasyon almak, kısa süreli bir çözümdür. O motivasyonu/yaşam umudunu siz kendiniz yaratabilirsiniz. Dışarıdan insanlar size sadece “tadımlık” rahatlama verebilir. Serdar Kuzuloğlu’nun deyimi ile bu tadımlık rahatlama sizi doyurmaz. Sizi doyurabilecek kişi, yine sizsiniz. Hepiniz birer bireysiniz ve bu dünyada yaşama tutunacak sebeplerinizi sadece ve sadece sizler yaratabilirsiniz. Serdar Kuzuloğlu’nun Youtube kanalına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ben ve ekip arkadaşlarım, zor zamanlarımızda kendisini dinleyip, şöyle bir silkeleniyoruz. Kendisinin hayata dair gerçekten de altın tavsiyeleri bulunuyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrimsel Biyoloji Öğrenmek Bize Ne Kazandırır?

Covid-19 Kapitalizmin Sonunu Getirecek Mi?

SOSYOLOJİ NEDİR

Eşcinsellik Üzerine

İnsanların Evrim ile İmtihanı