BİR DESTAN YAZILIYOR



BİR DESTAN YAZILIYOR

Çanakkale, vatanın bağrında açan bir gül, analarımızın gözünde yaştır. Sevgilinin gönlünde hasrettir. Anasının “Ya şehit ol ya gazi…” diyerek cepheye gönderdiği Mehmetçik’in elinde bayrak, dört bir yanı şühedanın kanıyla sulanmış vatandır
Çanakkale, o yokluk yılları içinde Mehmetçik’in yılmadan, dimdik ayakta durarak, bizlere bu gül bahçesi gibi günleri vermek için savaştığı bir fedakarlık destanıdır.
Yaşamak çok güzel değil mi bu güllerle dolu kocaman bahçelerde? Özgürce yaşamak, istediğin gibi yiyip istediğin gibi içmek. Tabi her şeyi canının istediği gibi yapmak hoş . Ama bazen bir dönüp arkaya bakmak lazım. Geldiğin yola, tam arkana. Seni özgürce yaşadığın bu güzel günlere, mutluluğa getiren o uzun yola. Farkında mısın oradaki dumanlı havanın, çekilen ızdırapların, acıların? Görüyor musun elindeki sancağı gururla taşıyanları, şehadet şerbetini içmeyi hasretle bekleyenleri, sadece bir süngüsüyle senin geldiğin bu yolları koruyup, sana ulaştıranları. İşte onlar senin ecdadın. Tüm yurtta olduğu gibi Çanakkale’de de yiğitler gibi savaşan dedelerin.  Şimdi dön bak önüne. Her yer gül bahçesi. Arkanda ise tozlu, dumanlı bir özgürlük destanı. İşte senin bu gül bahçelerine gelmeni, bu şüheda kanı kokan vatanda özgürce yaşamanı sağlayanlar o arkandaki dedelerindir.
Şimdi şöyle bir otur. Düşün dediklerimi. Ne acılar, ne ızdıraplar çekilmiş, ne kanlar dökülmüş bu uğurda. Sırf bizlerin biraz daha özgür yaşayabilmesi için, ne savaşlar verilmiş, Çanakkale’de ve Anadolu’nun dört bir yanında. Dedeni askere yollarken yüreği kan ağlamasına rağmen, bir damla bile gözyaşı dökmeyen o mert analarımızı düşün. Ve o analarımızı düşünerek bak önüne, dosdoğru bak. Kimsenin seni yolundan saptırmak için kolundan çekmesine izin verme. Kulaklarını kapat o hayasızca düşüncelere ve kendi yolundan olanların tut elinden. Ama bu güzel günlere aslında hangi taşlı, hangi dikenli yollardan geldiğini unutma.
Kolay kazanılan bir memleketin çocukları değiliz biz. Yüreğindeki imanla mücadele ederek, düşmanı Çanakkale’den geçirmeyen yiğitlerin çocuklarıyız. Şimdi korumak istiyorsun değil mi, nice zorluklarla kazanılan bu vatanı. Çok uzaklara bakma, oturduğun sandalyeden başla işe, kullandığın kalemden, yürüdüğün yoldan, baktığın, gördüğün, duyduğun her şeyden. Bildiklerini öğret, bilmediklerini araştır, anlat bilmesi gereken herkese. Yükselt bayrağı, çek en yüksek direklere, haykır İstiklal Marşı’nı titresin düşmanının bedeni. Ancak böyle koruyabilirsin uğruna şehitler verilen bu toprakları.
Şimdi elinden gelenin en iyisini yap. Unutma bu zaferlerin nasıl kazanıldığını. Ve bil ki bizler “Allahüekber” nidalarıyla “Çanakkale Geçilmez” diyerek göğsünü mermilere sipher eden cesur bir milletin torunlarıyız. Hiçbir güç bu milletin bütünlüğüne el uzatamaz. Bölmeye çalışamaz.

Üstad Mehmet Akif o güzide eserinde “Çanakkale Ruhu”nu çok güzel açıklamış “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz” Gerçekten düşüncelerimiz böyle olmalı. Öyle bir korumalıyız ki bu vatanı, bu memleketi; gelecek nesillerin emaneti, dedelerimizin öğrettiği gibi…




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrimsel Biyoloji Öğrenmek Bize Ne Kazandırır?

Covid-19 Kapitalizmin Sonunu Getirecek Mi?

SOSYOLOJİ NEDİR

Eşcinsellik Üzerine

İnsanların Evrim ile İmtihanı