ÜTÜ'de Ahval

   Ey ahali duyduk ki geçen vakıtlarda üç beş yeniçeri bir köylüyü tartaklamış. Sebebi ise devlet-i aliyyemizin bir ecnebi tüccara kiraya verdiğü kahvehanenün yanunda tebaya bedava çay dağıtması imiş. Zaten bu kahvehane evvelinden de vukaatlıydı. 1 sene ya oldu ya olmadı, ümmetten bir kaç kişi çıkıp yine burda tebaya çay dağıtmaya kalktıydı da yeniçeriler hemencicik orada bitiverdiydi. Kavga dövüş itiş kagış derken yeniçeriler üstün gelip kalabalığı dağıttı. Haydi buna bi diyeceğimiz yoh da olan çay kazanına olduydu. Yeniçeriler sorgusuz sualsiz çay kazanını zincire vurdular.
Ağam yapmayın etmeyin ne istersiniz kazandan dedik de dinletemedik. O kazanın ahvalini hala dahi bilen yoktur. Arada söylentiler çıkyor tabi.Kulaktan kulağa yayılıp gidiyor. Abartı mıdır değil midir şu cahil başımla bilmem emme şu  gözler aliyye-i Ütü' de nice olmaz denilenleri nice yok gardaş o kadar da değildir denilenleri gördü. O yüzden imdi bunlar vesvesedir, devletimizi güçsüz komak içün uydurulan şeylerdir diyemiyorum. Her neyse söylenen o ki kazan hünkarımız Beyazca tarafından emir olunduğu üzere  ibreti alem olsun deyü kızgın ocakta eritilmiş, bunla da kalmayıp korunu, hünkarımız için yapılmakta olan yeni sarayın temeline karışdırıvermişler.

   Ee haliyle biz de sizin gibi  meraka düştük bir çay kazanının hikmeti ne ola ki koskoca sultanımızı böyle sinirlendiriversin emme bi cevabını da bulamadık. Zaten üzerine de çok düşmediydik. Bizim bu topraklar böyledir. Her şey çabuk unutulur .Hepimiz çiftçiyiz ya herhal  ondan olacak.  Hele bi de yaşanan vaka toprağın hasat zamanına geldi mi kimse tarladan vakıt bulup da bunlara kafa yormaz. Varsa yoksa düşündüğü topraktan kaldıracağı üründür. Haklıdır da vazifesi neyse onu yapmakta çiftçi. Bir dönem boyunca çiftçi çalışıyor, emek veriyor, alın teri döküyor eee haliyle devlet işlerine kafa yorup da hasadından olmak istemiyor.

   Hem ali devletimiz de böyle istiyor. Çiftçi toprağını eksin, hasadını alsın hökümetin işlerine ayak bağı olmasın. Ahaliden bi yerde ses yükselmeyedursun hemen üç beş yeniçeri yollayıveriyor oraya. Bu yeniçeriler ellerine kim geldiye kalabalık içünden bir kaç kişiyi yaka paça alıveriyorlar. İki yeniçeri bi adamı  kolcuklarından tutuveriyor da canları ne zaman isterse o zamana kadar sıkıveriyorlar. O da yetmiyor tutanak adı verdikleru bir kağıt doldurup  kadı karşısına çıkarıyorlar. Biz de biliyoruz ki artık o kişiden bir daha ahval alınmaz . Söylenene göre Ütü sınırlarından dışarı sürüyolar, bir daha da girmesini yasak koşuyorlarmış. Adamcağazın toprağı sürerken çektiği çile akıttığı ter boşuna gidiveriyor. Herkesde bunun korkusu olacak ki  seslerini duyurmak eçün bir araya gelen ümmet yeniçeriyi görünce sus pus oluveriyor, sırtını çeviriyor. Ordan geçiyo imiş de vakaya tanık olmuş gibi davranıyor. Yeniçerinin zincirleyip götürdüğü adamlara arkadan ah vah yapabiliyor sadece.

    Hee şimdi haklarını yemiyeyim, aklıma gelmişken kelam edeyim. Bizim buralarda bi gazete vardır adı Kara-tüel deyü. Genelde bizim gibi köylüler çiftçiler yazar okur ama ara sıra memurlar da bir şeyler karaladığını görürüz. Bu Karatüel' de işte bunun gibi olaylar yazılır, hökümet yerilir, devletin yaptığı zamlardan dem vurulur. Ara sıra da birlik çağrısı yapılır. Kimileri yazar ' Ey ahali yetti gayri! Bıçak kemiğe dayandı. Biz köylüyüz biz çiftçiyiz, müşteri değiliz. Ülke günden güne şer'e sürükleniyor. Biz burda günde 7 akçeye iki öğün aş yerken padişahımız cins atlara biniyor sarayında keyif çatıyor. Gelin ikindi vakti şurda toplanalım sesimizi duyuralım'. Tabi bazen ahaliden üç beş kişi cesaret edip toprağı işlemekten de vakıt bulursa bunları yapar ancak çoğu kişi gazeteyi okur 'evet doğru kelam ediyor' der gazetenin altına kalemle 'up' yazar. Bu kelimenin anlamı nedir benim aklım ermedi. Sağdan soldan işittiğime göre ecnebiceymiş. Heralde bir kara büyü olacak ki çiftçimiz çömleğini kaldırıp yola düşeceğine bunu yazmakla yetiniyor.

   Buradan çiftçimizi köylümüzü kotuleyecek değilim. Onlar işin doğrusunu daha iyi bilir elbet. Koskoca 250 seneluk devleti aliyye-i ütü nün çiftçisi köylüsü bilmeyecek de kim bilecek. Hökümetin dediğine göre bölgede en iyi çiftçiler bizlermişiz. Devletimiz hekim, kadı yetişmiyormuş ama en iyi çiftçileri eğitiyormuş. Hatta dünyanın en iyilerindenmişiz, bazı ecnebi ülkeler bize imrenip haset ediveriyormuş. Böyüklerimiz de söylerdi bunları. Vatanınızla gurur duyun sahup çıkun deyu. Biz vatanımızla gurur duyuyoruz emme sanki eskilerin anlattığı ülke ile bizimki bi başka ülke.
Böyüklerimizun deduğune göre eskiden ülkenin nüfusu bu kadar değil imuş herkese ekecek toprak biçecek alan yetiyormuş. Ama gayri öyle değil, çok kalabalıklaştık, koca ülkeye sığamaz olduk. Payitahtın dışındaki bir kaç vilayet duyduğumuza göre zelzeleye dayanıksız olduğu için boşaltılmış da oradaki tebayı payitahta taşımışlar. Haliyle hem o garibanlar hem biz zarara uğradık. Geçenlerde boş yer olmadığı için ekim yapamayan çiftçiler ortaya çıktı. Böyle şey ne duymuştuk ne görmüştük. Artık arpalık buğdaylık tarlalarında çiftçimiz nerdeyse üst üste toprağı işleyip tarım yapıyor.
Sorun sadece ekecek toprağın yetmemesi ile bitmiyor. Ülkede vatandaşa tahsis edilen konutlar da yetmiyiveriyor artık. Uzaktan saatlerce eşek katır üstünde yolculuk edip gelmek zorunda olan arkadaşlarımız oluyor. Devletimiz herhalde bunun daha farkında değil olacak ki herhangi bir yeni konut inşasına başlamış değil. Tabi bu hususda halkın arasında devletin parası kalmadığı yönünde söylentiler de dolaşıyor. Yine söylentilere göre  Vadi mahhellesinin aşhanesi de çalışanların maliyetleri karşılanamadığından kapatılmış. Doğru mudur bilmem emme şu doğrudur ki evvel sene bu aşhanenin yeniden açılması içün toplanan kalabalığı hökümet sert cezalandırmıştı. Gayri bundan sonra açılacağını sanmam oranın. Eskiden vadi aşhanesi açık olduğundan oraya yakın yerlerde ikamet eden ahali aş yemeğe oraya gidiyordu. Şimdi kapanınca orası, mecburen merkez mahalledeki aşhaneye doluşuyor herkes. Haliyle curcana oluyor, ucu bucağı görünmeyen sıra oluyor. Ademoğlu iki kaşık aş yemek için hem o kadar yol tepiyor hem o sırada eziyet çekiyor.

   İki kaşık aş dediysem teşbih yapdığımı sanmayın. Buna da şükür emme aşı dağıtan kepçeci kaşığın hepsini değil,  yarısını kazana daldırıyor. Sonracığıma kaşığı çıkarıp yarısını kazana geri döküyor. Sonra kepçede kalanın hepsini verse yine iyi de sadece  yarısını tabağa döküyor. Yani iki kaşık aş derken gerçeği kelam ediyordum.. Yemeklerin tadı tuzu da eskisi gibi değil zaten. Çorbayı suyla çoğaltıyorlar, salatadan türlü türlü haşare çıkıyor. Bunlar yetmezmiş gibi bu yemeğe 4 akça alıyorlar. Diğer memleketleri görmüş duymuş arkadaşlarımız var. Onların dediğine göre en pahalı ve kötü aşhane bizimmiş. Sanmayın köylü çiftçi sadece sorunları söylenir. Bizim çiftçimiz akıllıdır, evelallah çözüm yolunu da söyler emme hökümet nedense pek duymaz bunları. Çiftçimize göre vadi aşhanesi hemen açılmalı ki merkez aşhanenin yükü azalsın, kimse toprağı ekip biçeceği vakıtlarda saatlerce guyrukta kalmasın. Para işine de çözüm bulmuş zehir kafalar. Vadi aşhanesine dışarıdan ırgat alınacağına çiftçiden her gün üçbeş kişi dönüşümlü bu işi yapsa hem aş dağıtımı yürür hem çitçi üç beş akça kazanmış olur. Bana mantıklı gelmedi değil emme nasıl olur bilemiyeceğim. Bu aş sıkıntısı konusunu çok uzatmak istemiyorum. Bunu konuştukça yüzüm kızarıveriyor. Biz ki neredeyse 250 senelik bir ülkeyiz, nice insanlar yetiştirmişiz, topraklarımızda nice ürünler büyütmüşüz ama  hala şu tarihte münakaşa ettiğimiz şu konuya bak. Atalar sözüdür,  aç ayı oynamaz derler doğruymuş onu anlayıverdik böylece.

   Aş mevzusunun yanında devletin eskisi gibi toprağa sahip çıkmadığı ekim alanlarına para yetişmediği için bakımlarının aksadığı yönünde akvâllar da dolaşıyor. Bizim gibi tarım diyarında devlet nasıl toprağa ayıracak para bulamaz aklım almış değil. Ha belki merak ediyorsunuzdur devlet ona para harcamıyor buna para harcamıyor, neye harcıyor diye. Ben de merak ediyorum bunu lakin pek bir cevabım yok. Aslında tek bir cevabım var: mescit. Devletimiz şanına yakaşır büyüklükte bir mescit inşa ettirdi. Hakkını vermek lazım dışarıdan bakınca ihtişamlı gözüküyor emme soracak olursanız elzem miydi diye şu cahıl halimle verecek cevabım yok. Cumadan cumaya dolduruyoruz mescidi çok şükür. Hem devletin her gün işlediğimiz toprağa, her gün kullandığımız aşhaneye para bulmayıp mescide para bulmasında vardır bi bildiği. Gerçi hökümetten kişilerin diyiverdiğine göre mescidin parası devletin kasasından çıkmamış. Hayır sever kişiler yaptırıvermiş mescidi. Herhalde bu hayırsever denilen kişiler ülkenin diğer asli ihtiyaçları için de bağışta  bulunurlar.

   Bağış demişken bahis bahsi açıyor. Bizim buralara dış memleketlerden aş getiren tüccarlar vardır. Bunlar aşsepeti olarak zikredilir genelde. Haftasonları devletin aşhaneleri kapalı olduğundan konuklarda ikamet eden ahali bu aşsepetlerine muhtaçtır. Hökümet memurlarına ne kadar zelzenişte bulunulsa da bi işe çözüm getirilmedi hâlâ malesef. Herneyse bir çiftçiden duyduğumuza göre sınırları koruyan yeniçeriler bu aşsepetinin kervanlarına incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden ceza kesup ülkeye girişini yasak koşuyormuş. Cezanın kaldırılması içün ise yüklü miktarda akçeyi ülkeye bağışlamaları isteniyormuş. Haliyle bu parayı ödüyemiyen tüccarlar bizim ülkemizle ticareti kesip yiyecek getirmeyi bırakıyor. Ödeyebilenler de masrafını karşılamak için fiyatları artırıyor haklı olarak. Olan bizim çiftçiye oluyor anlayacağınız. Pahalı aşa mahkum oluyor. Zaten ülke içerisinde aş yiyebileceği yerler de öyle her çiftçinin kesesini zora sokmadan karnını doyurabileceği yerler değil. Bir de bu sınır yeniçerilerinin yaptıkları daha da zora sokuyor işi.

   Esases tebadan çoğu kişi yeniçerilikteki yozlaşmadan rahatsız. İçlerindeki namuslu ve şerefli olanları tenzih ediyoruz. Onlar da emir kulu sonuçta lakin ülke içinde astığım astık kestiğim kestik havadalar. Sakın sanmayın ki bunlar kadiriyet sahibi heybetli insanlar. Onların gücü sadece aciz çiftçiye köylüye yetiyor. Eski zamanlarda küçük bir çete grubu payitahtın vadi mahallesini bastıydı da görevi ülkeyi korumak olan bu sözümona koçyiğitler ortalıktan kayboluvermişerdi. Haliyle iş başa düştü tabi, ahali kendi göbeğini kendi kesti.

   Düşman kuvvetlere öncelikle, en dış hatlar olan D ve E birlikleri pencerelerinden yaptıkları tahrik atışlarıyla karşılık verdi. Daha sonra C birliği düşmanla göğüs göğüse çarpışmaya girdi. Düşman tam teçhizatlıydı bizim köylüler bilek kuvvetiyle düşmanı alt edemiyeceğini bildiğinden akıl kuvvetine başvurdular. Yüzlerce senelik atalar taktiği uygulandı. Sahte ricatla C birliği, düşmanı mahallenin girişindeki ormanlık alana çekti. O sırada B birlikleri çoktan ağaçların arasına mevizlenmişti. Düşman birliklerinin ormana girişiyle B birlikleri düşmanın kaçış yolunu tuttular ve C birlikleri de ricatı bırakıp düşman birliğine toplu hücum gerçikleştirdiler. İki ateş arasında kalan düşman toplu şekilde imha edildi ancak kaybımız da böyük oldu. Ruhları şad olsun.

    Bu zafer hala daha destansı şekilde halk arasında anlatılır bizim buralarda. Tabi daha sonra sıra yeniçeriye neden sınırı müdafa etmediklerinin hesabını sormaya geldi emme düşman karşısında gösterilen cesaret bu sefer gösterilemedi. Düşmanla savaşta er meydanında gözükmeyen yeniçeriler sıra köylüye gelince arslana dönüştü. Konu da böylece kapanmış oldu.

   Şimdi haliyle düşünüyorsunuzdur bu yeniçerilik neden bu kadar yozlaştı deyü. Onun nedenini bilmem emme bir söz vardır ya imam osurursa cemaat ne yapmasın deyü. Şimdi niye bu deyişi kelam ettim söyleyiverem bu yeniçerilerin başı olan yeniçeri ağası söylentilere göre hünkarımıza yakın bir kişiymiş. Ağalığa seçilmesi de şaibeliymiş. Zaten evvelinden de bu yeniçeri ağaları sıkıntıları tiplerdi. Yeniçeriler tarafından da pek iyi anılmazlar. Bazı yeniçeri ağalarının yeniçerileri dolandırdığı söylentileri yayılmıştı zamanında. Anlayacağınız sınırları korumaktan aciz bu askerler mevzu kazan kaldırma, zincire vurma olunca kendilerini bordo bereli sanıyorlar.

   Ahval böyle olunca ahali arasında bunların nerden bu kadar yüz buldukları konuşuluyor. Bizim çiftçimizin gözünden bir şey kaçmaz evelallah. Söylenceye göre iç nizamdan ve yargıdan sorumlu vezirden yüz buluyormuş bunlar. Merak ettik haliyle kimdir bu vezir deyü şöyle bir araştırıverdik.
Biz devletimizi yüksek tahsilli kişiler yönetir olarak bilirdik emme bu vezir dış ülkede ot ilimleri ile ilgili tahsil yapıp bir şekilde bizim devlette görev alıp vezirliğe kadar yükselmiş, şeyhlere şıhlara ülkede yol açıp kılıç kuşandırmış, kalem sahibi etmiş. Epeyce oluyor, bir vakit hasat zamanı koskoca payitahtı vahabiler ellerini kollarını sallaya sallaya bastıydı da yine yeniçeriler ortalıktan kaybolmuştu. Pekçok kişi zarar görmüştü, hasat sekteye uğramıştı. İşte bu olayın altında bu vezirin ihmali olduğu söylentileri yayılmağa başlandı. Ne kadar doğrudur bilinmez...

   Yine bu vezir ahalide kimden hoşnutsuz bir ses çıksa onu ülkeden sınır dışı ediyormuş. Göreve gelir gelmez ilk işlerinden biri ülkedeki kendinden olmayan memurları vazifeden aczetmek olmuş. Bu sayede boşulan makamlara kendi istediği kişileri yerleştirebilmiş. Umalım da bunlar vesvese olsun yoksa ahval düşündüğümüzden de vahimdir. Döndük dolaştık yine başa geldik; işte bu vezirin son icraati de en başta kelam eylediğim ahaliye  çay dağıtan, yeniçeri tarafından döğülen kişileri ülkeden atmak oldu. Bu vukuat da şöyle gelişti aslında ülkedeki devletin tüccarlara kiraya verdiği dükkanların pahalılığından bezen teba bu dükkanlara gitmeme kararı aldı. Bu işlerin yürütülme sorumluluğuna da koperatif birliği üstlendi.

   Evvelce her şey güzeldi. Ahali dayanışma içinde birbirine destek oluyor, çay kahve paylaşılıyor, ekmekler üleştiriliyordu. Bir vakıt hünkarımızın fermanı okundu. Kullarımın giriştiği işi kutluyorum deyü. Bir anlam veremedik o vakit bu fermana. Biz tam tersini göze almıştık halbuki. Daha üç beş gün anca geçmişti, dükkanlar ahalinin kararlılığını yeni anlamaya başlamıştı ki bu sefer de koperatif birliği girişilen işe ara verildiğini tüccarlar ile masaya oturulduğunu duyurdu. Fiyatlar düşmemiş menzile henüz varılmamışken alınan bu karar ahalide tepkiyle karşılandı. Koperatif birliğinin kararına rağmen ertesi gün ahaliden bir kaç kişi ademoğullarının içmesi için çay dağıtımına devam etti lakin önceki günlerde ortalıkta görünmeyen yeniçeriler birden meydana çıkıp olaya el attı. Çaydanlık ve başındaki köylüler  zincire vurulup kadı karşısına çıkarıldı.

   Bu olaylardan sonra halk arasında koperatif birliğine karşıt sesler duyulmaya başlandı. Söylentilere göre koperatif birliği halkın ateşini söndürmek için bizzat sultanımız tarafından görevlendirilmiş; ülkedeki diğer cemaatler devlet tarafından desteklenmez iken bunlara yapılan yardımların cömertliği normal değilmiş mutlaka altında başka işler varmış... Bu söylentiler böyle uzayıp gitti günlerce. Daha sonrasında hasat zamanı geldi de çiftçi tarlasından kafasını kaldırıp işin aslı nedir astarı nedir peşinden gidip öğrenemedi. Ülkedeki her şey gibi bu da çabucak unutuluverdi ancak bu vakadan sonra tebaa arasında şu mısralar gezinir oldu:

Talan olmuş il, yağmaya tutulmuş
Bal tutan parmağını yalar olmuş
İlim, irfan, akıl bilim değil de
Üç kağıt, rüşvet, yalan hak din olmuş

Atamın  mirası yiğitlik, mertlik
Varsın tok etmesin karnı, ne çıkar!
Fer olmanın şartı dirlik, düzenlik
Bozgu, fesat ancak düşmana yarar

Önemi bilinmez ama as'l olan,
Ağacı içten yiyen kurt olmamak;
Öyle gösterse de başta oturan,
As'l marifet karaya bulanmamak

Oğuz kişi söyler sözün doğrusu
İşit beğ, olmasın alın yazısı
Hüküm başında hoca bozuntusu
Umursar mı yoksulun baş ağrısı?


Yukarıda isimleri geçen kişi ve kurumlar hayal ürünüdür. Benzerlikler tesadüfi olmakla birlikte; eğer gerçek kurum ve kişileri akla getiriyorsa ahval iç açıcı değildir.

ÜTÜ'de Ahval

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrimsel Biyoloji Öğrenmek Bize Ne Kazandırır?

Covid-19 Kapitalizmin Sonunu Getirecek Mi?

SOSYOLOJİ NEDİR

Eşcinsellik Üzerine

İnsanların Evrim ile İmtihanı