Cansızlıktan Canlılık Nasıl Ortaya Çıktı?


Bunu düşünmeyeniniz yoktur herhalde, değil mi? Birçoğumuz kendimize bu soruyu sormuştur ve muhtemelen birçoğumuz cevaplayamamıştır. Aslında üzerinde biraz düşünüp okuma yapınca, kafanızda belli başlı şeyler beliriyor. Bu konu hakkında yaklaşık iki saattir okuma yapıyorum ve kafamda belirenleri/oluşanları size aktaracağım. Kafam biraz karışsa da birçok şey rayına oturdu diyebilirim. Bu karantina günlerinde okuduğum makale sayısını arttırdım ve bunun geri dönüşlerini alıyorum.

Öncelikle, “cansızlıktan canlılık nasıl ortaya çıktı?” diyen, aklı sıra “evrimcileri” köşeye sıkıştırdığını sanan “tutucu” kesime, bundan önce “bilmiyorum” cevabını veriyordum. Sahiden öyle, bilmiyordum! Ve benim onlardan farkım “bilmiyorum” diyebilmek. Ama artık bir şeyler biliyorum ve bir kez daha bu soruyla karşılaşırsam, silahsız değilim.

İlk olarak “canlılık” nedir onu bir anlamaya çalışalım. Bir yapı belli bir organizasyona sahipse, metabolik faaliyetler gösteriyorsa ve enerji üretip/tüketiyorsa, o yapı canlıdır diyebiliriz.

Şimdi, gel gelelim cansızlıktan canlılığın ortaya çıkmasına. Bunu betimleyerek anlatmaya çalışacağım: Suyun içerisinde, milyarlarca atom ve element/bileşik var. Bu elementler sürekli birbirleriyle tepkimeye giriyorlar. Birbirlerine bağlanıp molekül oluşturuyorlar, birbirlerini itiyorlar, bağ kurmaya çalışıyorlar veya bağlarını koparıyorlar. Birçok seçenek mevcut ve her an her yerde bunlar işliyor. Doğada 92 tane element vardır bunu biliyoruz, biz kabaca 100 diyelim. Bu 100 element “suyun” her yerinde her an birbirleriyle temas halindeler. Birbirleriyle etkileşime giriyorlar ve bağ kurup moleküller oluşturuyorlar. Bunu bilinçli olarak yapmıyorlar, tek yaptıkları “fizik” kurallarının sınırları çerçevesinde hareket etmek. Bir element diğerine bağlanamıyorsa, bunun onun tercihi değil “fizik”in dayatmasıdır. Bu sebeple lütfen atomlara ve elementlere hükmeden bir “bilinç” düşüncesinden vazgeçelim.

Wikipedia

Suyun her yerinde bağlar kuran bu elementler, her seferinde farklı farklı bağlar kuruyorlar. Kurdukları bu farklı bağlar biyolojide “varyasyon” adı altında anılabilir. Biyolojide ki varyasyona benzemektedir. Çünkü 100 farklı element bile, yüz binlerce farklı kombinasyon meydana getirebilir. Bu da yüz binlerce kez zar atmak demektir. Her yanlışta tekrar tekrar deniyor ve bu kombinasyonların bir yerde tutması, milyonlarca yıla mal oluyor.


Canlıları bugün incelediğimizde, onları oluşturan elementleri görebiliyoruz. İşte bu elementler, o zaman o “suyun” içerisinde kombinasyonlar meydana getiren elementler. Aslında o elementler birçok kez bağ kurdu ve milyonlarca kez zar atılması sonucu, gerekli olan bir bağ tuttu ve “canlılık” meydana geldi. Tekrarlayayım, bu bir anda olmadı! Milyonlarca kez bağ kuruldu ve deneme yanılma yöntemine başvuruldu. (deneme-yanılma yöntemi derken, herhangi bir bilinci kastetmiyorum)

Elementlerin ve atomların bu denli “etkileşimi” sonucu, adına “canlılık” dediğimiz şey ortaya çıktı. Bu ortaya çıkma, fizik ve kimya sayesinde oldu. Fizik kuralları sonucu kimyasallar etkileşime geçti ve biyoloji ortaya çıktı. Hepsi bu! Fizik kuralları olmasaydı ya da farklı bir şekilde işleseydi, kimyada bir element eksik olsaydı vs. belki de canlılık farklı bir şekilde başlayacaktı veya hiç başlamayacaktı. Lakin şunu belirtmeliyim ki: Canlılığın başlamasına sebep olan başlıca iki etmen, fizik ve kimyadır. Kimyasal maddelerin birbirlerine bağ kurmaları fizik sayesindedir. Bu sebeple fiziğin yeri de çok büyüktür.

İşte bu kimyasalların bir araya gelmesi sonucu canlılık meydana geliyor. O zincir “doğru” halkaya bir kez geçti ve arkası gelmeye başladı. Yani zor olan o ilk halkayı tutturabilmekti. Milyonlarca hatta belki milyarlarca kez denemenin sonucu o zincir o halkaya geçti...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrimsel Biyoloji Öğrenmek Bize Ne Kazandırır?

Covid-19 Kapitalizmin Sonunu Getirecek Mi?

SOSYOLOJİ NEDİR

Eşcinsellik Üzerine

İnsanların Evrim ile İmtihanı