Banknot (Kağit Para) Sisteminin Tarihi




    Hepimizin bildiği gibi insanlık eskiden kendi aralarında ticaret için takas yöntemini kullanıyordu. Örnek; 1 çuval un satın almak için 5 çuval buğday veriyordunuz veya 1 inek için 100 tavuk veriyordunuz. Tabii ki bu yöntem pratik değildi ve bir standardizasyonu yoktu. Daha sonra tarih sahnesine Lidyalılar çıktı ve altın/gümüşten imal ettikleri metal paralarla bir standardizasyon sağladılar.


Amerikan Doları

Uygarlık uzun zaman ticaretini bu yöntem ile sağladı. Pek çok devlet kendi hâkimiyet simgesi olarak kendi metal paralarını bastı. Altın ve gümüş kimyasal olarak tepkimeye kolay kolay girmediği dolayısıyla aşınmaya karşı dirençli olduklarından metal paranın hammaddesi olarak kullanılan iki baş element oldu. Parayı basan devletin ekonomik gücüne paralel olarak bu sikkelerde kullanılan metallerin türü ve oranları da değişti. Güçlü ekonomik dönemlerde sikke üretimi için altın yoğunlukta kullanılıyordu. Fakat devletin ekonomik yönden zayıflamasıyla ödemelerde güçlük yaşanabiliyordu. Bu durumlarda genelde sikkelerdeki altın oranını düşürülerek gümüş ve hatta nikel, bakır gibi diğer daha az değerli metallerin oranları artırılıyordu. Bu durum metal para yönteminin standardizasyondan uzaklaşmasına sebebiyet veriyordu. Bir diğer olumsuz yönü de para metalden yapıldığından ağırdı ve taşıması kolay değildi.

Lidya paraları


Özellikle ikinci sıkıntının banknot sistemini ortaya çıkaran temel etmen olduğunu göreceğiz birazdan ama kâğıt paranın nasıl geliştiğini anlatmadan önce sistemin nasıl işlediğiyle ilgili bir benzetmeyi aktarmak istiyorum. Böylelikle sistem kafamızda daha iyi canlanabilir.
    Bir kuyumcu ve kuyumcunun devamlı müşterisini düşünelim. Müşteri sıklıkla kuyumcuya uğrayıp altın alıyor veya elindeki altını bozduruyor. Haliyle kuyumcu ile müşteri arasındaki tanışıklık ve güven ilişkisi artıyor. Müşterinin altın almak için kuyumcuya geldiği bir gün müşterinin istediği miktarda altın kuyumcuda bulunmuyor ve kuyumcu bir teklif yapıyor: “Uzun zamandır aramızda ticaretten doğan dostluk var. Ben sana güvenirim sen bana. Sen parayı(burada parayı, yine bir sikke veya başka bir takas ürünü olarak düşünelim) bana ver. Ben de o parayla ne kadar altın alabileceksen o miktarı taahhüt eden bir kâğıt yazıp sana vereyim. Yarın gelip bana kâğıdı verirsin, ben de altını veririm. ”

    Müşterinin bu durumu kabul ettiğini düşünelim. Müşteri parayı verir ve o miktarın karşılığı kaç gram altınsa o miktarın yazılı olduğu, kuyumcunun imzasını taşıyan bir kâğıt/senet alır. Ertesi gün kuyumcuya tekrar gittiğinde bu kâğıdı vererek karşılığında altını fiziksel olarak alır kuyumcudan. İkilinin birbirlerine olan güveni bir kademe daha artmıştır ve artık bu yöntemi daha sık kullanmaya başlarlar. Müşteri para karşılığı fiziksel altın almak yerine parasının eşdeğerince altın ağırlığının yazılı olduğu kâğıdı alır, kuyumcu da kâğıtta yazdığı kadar altını dükkânında ayırır ki müşterisi kâğıdı verip altın almak istediğinde bu miktarı verebilsin.

    Yöntem müşteri için oldukça avantajlıdır çünkü yanında ağır ve çalınma riski olan altını taşımak zorunda kalmaz. Kuyumcuya da güvenir, istediği zaman kâğıdı vererek kuyumcunun bir kenara ayırdığı altınını alabilir. Belirli bir müddet sonra ikili arasında neredeyse hiç fiziksel altın alış-verişi gerçekleşmez olur. Her şey arada dönen kâğıda göredir. 10 gram altınlık bir kâğıt müşterinin elindeyse 10 gram altında kuyumcunun deposundadır.

    Tabi kuyumcu yöntemi diğer müşterileri için de uygulamaya başlar. Altını fiziksel vermek yerine ona eşdeğer kâğıdı vermeye başlar tüm müşterilerine ve yazdığı kadar miktarı da ayırır dükkânında bir kenara. Daha sonraları bu kâğıtlar kuyumcu dışında da dönmeye başlar. Kuyumcudan altın yerine bu kâğıttan alan bir kişi, manava yaptığı alışveriş karşısında bu kâğıtla ödeme yapmayı teklif eder. Manav istediği zaman gidip kuyumcudan altını alabileceğini bildiğinden teklifi kabul eder. Bu ve benzeri şekillerde kuyumcunun imzasını taşıyan bu kâğıtların kasabada kullanımı artar ve iyice yaygınlaşır. Sistemi asıl döndüren şey fark ettiğininiz üzere ‘güven’ oluyor. Herkes elindeki kâğıda, kuyumcuya gittiğinde kuyumcunun bunu alıp altını vereceğine inanarak güveniyor.

    Burada bilerek sıklıkla vurguladığım nokta, kuyumcunun kâğıda kaç gram altın yazdıysa o miktarda altını bir kenara koyması. Yani kasabada 5 kilogramlık imzalı kâğıt dolaşıyorsa kuyumcunun deposunda 5kg’lik bir altının karşılık olarak ayrılmış olması. Burada aklınıza hemen bir hınzırlık gelmesi muhtemel: ya kuyumcu elinde fazladan altın olmadığı halde imzalı kâğıt verse ve bu miktarı bir kenara ayırmasa? Bu durumda kasabada atıyorum 6kg’lık altına eş değer imzalı kâğıt dolaşırken kuyumcuda fiziksel olarak sadece 5kg’lık altın olacak. Kasabadaki herkes kuyumcuya gidip elindeki kâğıdı altına çevirmek istese kuyumcu bunun hepsini karşılayamayacak ve batacak –belki de dayak yiyecek-.
   
    İlginç olan şey ise modern banknot sisteminde ilk başlarda aynı kuyumcu örneğinde olduğu gibi eldeki banknotun fiziksel bir karşılığının (değerli metal) banknotu basan banka tarafından kasasında saklanıyor olmasına rağmen artık böyle bir zorunluluğun olmaması. Yani örnek olarak dünyada dolaşan dolar kadar bunun karşılığı fiziksel olarak FED’de bulunuyordu ilk başlarda ama durum Abd-Vietnam Savaşından sonra değişti. Bu konuya yazının devamında tekrar değineceğiz. Şimdilik devam edelim. Kuyumcu örneği umarım sistemin aklınızda somut olarak canlanmasına yardımcı olmuştur.



    Şimdi modern diyebileceğimiz kâğıt paranın nasıl ortaya çıktığına bakalım. Burada modernden kastımız aslında Batılı sistemde, çünkü Çin M.Ö 100’lü yıllarda deri para M.S. 800’lü yıllarda kağıt para kullanılmıştı. Ancak bunlar küresel anlamda yaygınlaşma alanı bulamadı. Biz Batıdaki gelişmeye odaklanalım. Bunun için 11. Yüzyıla 1. Haçlı seferi sonrası döneme bakalım. Haçlı seferi sonrasında batı toplumu/haçlılar kendileri için de kutsal topraklar olan Kudüs’ü ele geçirdi. Böylelikle Hristiyan toplum için hac merkezleri, Kudüs, kurtarılmış oldu ve böylelikle bölgeye giden Hristiyan hacı sayısı da doğal olarak oldukça arttı.

    Avrupa’dan Kudüs’e hac için gitmede Akdeniz limanlarına kadar deniz yolu kullanılıyordu ve sonrasında karayoluyla devam edilerek Kudüs’e ulaşılıyordu. Bazen de sadece karayoluyla Anadolu üzerinden geçiş tercih ediliyordu. Fakat her halükarda yollar oldukça tehlikeliydi. Sıklıkla soygun ve yağma vakaları yaşanıyordu. Denizlerde korsanlık, karada çetecilik yaygındı. 

    Burada ‘sigortacı’ olarak devreye, ortaçağın önemli güç faktörlerinden biri olan Tapınak Şövalyeleri giriyor. Bu şövalyeler Kudüs’e gidecek hacıları paralarını dolayısıyla canlarını koruma vaadi sunuyor. Sistem çok basit aslında. Kudüs’e gitmek isteyen hacı bu sigortacıların Avrupa’daki herhangi bir şubesine gidip hacıya gitmek istediğini söylüyor ve yanında götüreceği fiziksel parayı(altın/gümüş sikke) teslim ederek karşılında tapınak şövalyelerine ait simgeleri barındıran özenle hazırlanmış fakat korsanların dikkatini çekmeyen senetleri alıyor. Bu senet/kâğıtla yola çıkıyor. Yolda eğer bir korsan grubuna yakalanırlarsa yanlarında korsanlar için değerli metaller bulunmadığından(korsanlar kâğıdın önemini bilmediği için) salıverilme şansları daha çok oluyor. -Tabii ki %100 koruma sağladığı söylenemez-

    Daha sonra Kudüs’e varan hacı elindeki kâğıtla Tapınak Şövalyelerinin buradaki yerlerine giderek kâğıdı tekrardan metal paraya (Kdv, ötv kesildikten sonra )çeviriyorlar. Kabul etmek lazım ki bu yöntem aslında sadece bir bölge için sınırlı gözükse de önemi zamanla kâğıdın metal para yerine kullanılma fikrinin yaygınlaşmasında saklı. Yine yakın yıllarda Marco Polo’nun doğu gezilerinde karşılaştığı kâğıt paraları şaşkınlıkla karşılaması ve durumu kendi eserleri aracılığıyla batıya aktarması da (bu akışta Hali hazırda Çin banknotları kullanmaya başlayan Moğolların da payı vardır.) kağıt para fikrinin Batı’da gelişimi açısından kritik öneme sahiptir.
   
    Gördüğünüz üzere sistem hâlâ küresel ölçekte ve yeterli işleklikte değil. Bu özellikleri kazanması 1600’ün sonlarında gerçekleşebiliyor ancak. Bu zamana kadar kısıtlı yöntemler Avrupa’da denendi elbette. Özellikle İngiltere’de yazının başlarında anlattığım kuyumcu hareketiyle makbuz tarzında kullanım görüldü. İlk daha geniş deneme 1661’de İsveç Merkez Bankasından geldi. Banka ödemelerinde kullandığı bakır bloklar yerine kuyumcular gibi imzalı kâğıt kullanmaya başladı.–Bu kâğıtlar daha sonra banka notu (BankNot) olarak anılacak.-.

    İsveç merkez bankasını bu yeni yönteme iten asıl şey başka kurum ve kuruluşlarla arasındaki alışveriş hacminin büyümesi ve bunun sonucu olarak hacimsel ve ağırlık olarak daha büyük miktarlarda bakırın(veya başka değerli maden) taşınmasının getirdiği fiziksel zorluk oldu. İlk başlarda başarılı giden yöntem bankanın karşılıksız (yani bastığı banknotun karşılığını fiziksel olarak bir değerli madenle ayırmaması) banknot basmasıyla çöktü ve banka iflas etti.
   
    Başarılı ve geniş çaplı bir banknot sistemi ise İngiliz Merkez Bankası tarafından hayata geçirildi. Banka 1694’te Fransa ile olan savaşı finanse etmek için kurulmuştu. Banka ilk olarak acil para ihtiyacını karşılamak için para(sikke) toplamaya başladı. Tabii bunu sağlamak için bazı vaatlerde bulunması gerekiyordu. Örneğin 10 para veren biri savaştan sonra 12 para alacaktı. Yani kısaca bir senet sistemi getirmiş oldu. Bankaya parasını verenlere karşılığında senet/kâğıt verildi. İlerleyen dönemde bu kâğıtlarda standardizasyona gidildi. 20-1000’lik kâğıt/senetler basıldı ancak bu senetlerin üzerinde parayı yatıranın ve işlemi yapan memurun ismi yazılmalıydı. Bu yüzden bu senetler piyasada şu anda kullandığımız banknotlar kadar rahat dolaşmadı. Dolaşım toplumun ekonomik olarak yüksek kesimlerinde oldu çünkü çıkarılan minimum kağıt para birimi bile halk için yüksek tutara denk geliyordu. Özellikle Napolyon savaşı sonrasında yaşanan ekonomik zorluk bankayı daha küçük değerlerde kâğıtlar da basmaya itti. Çünkü halkın tüm kesiminden sıcak paraya ihtiyaç vardı. Nihayet 1855’de faizsiz banknotlar getirilerek isim yazılma uygulaması da kalktı ve banknotlar piyasada bir nebze daha rahat dolaşmaya başladı.

Bu tarihten sonra 1861’de ilk defa ABD’de de banknot basılmaya başlandı. Özellikle özgürlük savaşı döneminde kâğıt para basılmıştı ancak karşılığı yoktu, yani değeri çok azdı. Bu yüzden yaygınlaşmadı. 1861’de ise Federal hükümet tarafından İç Savaşı Finanse etmek için faizsiz olarak yeni banknotlar basıldı ve ‘yeşil ’ olarak adlandırıldı.
   
    Burada şunu hatırlatmakta fayda var. Bu dönemde ulusal para birimi kavramı henüz tam olarak oturmuş değil. Birden fazla banka ,tabii hükümet izniyle, banknot basabiliyordu. İlerleyen dönemde buna da bir standardizasyon getirildi ve her ülke için bir Merkez Bankası belirlenerek para basma, gerektiğinde imha etme, piyasayı ve bankacılık faaliyelerini düzenleme gibi yetkiler ve sorumluluklar verildi. Bu merkez bankaları aslında özel bankalardır. Örneğin Amerikan Merkez Bankası FED 8 banka tarafından hisselerinin dağılımıyla oluşturuluştur.

    Yine ülkemizin merkez bankası olan TCMB’nın hisseleri de 4 gruba ayrılmıştır. A Grubu %55 hisse oranı ile devlet hazinesine, B Grubu %25 oranla T.C’de faaliyet gösteren milli bankalara, C grubu %15 ile diğer banka ve imtiyazlı şirketleer, D grubu %5 ile T.C. vatandaşı tüzel kişilere aittir. Her ne kadar kağıt üzeerinde merkez bankaları özel ve özerk olsalar da pratikte –Türkiye buna örnektir- devletin etkisindedirler. (Başta FED olmak üzere bazı merkez bankalarını hariç tutun, çünkü tamamen özerk yapıdalar diyebiliriz.)

    Neyse asıl konumuz banknota dönersek 1. Dünya savaşından sonra ülkemiz de dahil banknot sistemi tamamen yaygınlaşmış oldu, çünkü fiziksel olarak taşıması daha kolaydı. Ayrıca piyasada daha rahat dolaştığı için hareketliliği de canlı tutuyordu. Bu dönemde öne çıkaran banknot birimi ABD doları oldu. Sebebi basitti. ABD güçlüydü dolayısıyla dolar da güçlüydü. 2. Dünya Savaşından sonra Abd çok akıllıca bir hamle yaparak harabeleşen Avrupa’nın yeniden imarı için kaynak sağlayacağını belirtti.

    Sağlanan kaynak elbette Abd doları cinsinden oldu. Böylelikle Abd doları büyük bir küresel atılım yakalama şansını elde etti. Unutmayın en başta Vietnam savaşına kadar paranın fiziksel karşılığı ayrılarak basıldığını söylemiştim(Karşılıksız basılan para birimleri oldu ancak başarısız oldular). Dolar da böyleydi. 35Usd=1 ons altın ‘a eşitti. Bu oran 2. Dünya savaşından sonra belirlenmişti ve doları altına dönüşen yegane para birimi olarak tescilliyordu. Sistemin adı Bretton Woods olarak adlandırıldı. Abd’nin diğer ülkelere sağladığı yardımlar dünyada doların kullanım alanını hayli artırdı ve Abd’nin küresel gücü ile de birleşerek diğer ülkeler için durumu şu noktaya getirdi: Ulusal rezervlerimde altın saklamak yerine Abd doları saklayabilirim. Zaten ABD doları küresel çapta geçerli. Diğer ülkelerle ticaretimde kullanabildiğim gibi ayrıca istediğim zaman kağıdın karşılığını altın olarak deposunda saklayan Abd’den alabilirim.

    Böylelikle dolar küresel ölçekte altından bile daha prestijli hale geldi. Bu süreç Vietnam Savaşına ve ardından gelen petrol krizine kadar böyle sürdü. Savaş Abd’yi mali açıdan çok yordu ve savaşı finanse edebilmek için bu prestiji riske atarak fiziksel karşılığını ayırmadan dolar bastı. Bu zamana kadar karşılıksız basımlar genelde geri tepmişti. Nedeni yine basit: Aynı kuyumcu örneğinde olduğu gibi bütün alacaklılar aynı anda kapıya gelse batmış olunuyordu. Hatta hepsinin gelmesine de gerek olmayabilir. Sizin kasanızdaki altından daha fazla alacağı olacak kadar kişi gelse de batarsınız.

    Gelinen nokta şu oldu hâlâ 35USD=1ons altın olsa da dolar karşılığı kadar altın yoktu. Dolar her ne kadar kâğıt üzerinde aynı değerde olsa da pratikte değersizleşmişti. Bu başta Fransa ve Almanya gibi rezervlerinde yüksek miktarda dolar bulunduran ülkelerin hoşuna gitmedi ve haklı olarak dolarlarını tekrardan altına çevirme düşüncesine kapıldılar. Abd başkanı Nixon yaklaşan iflas tehlikesi karşısında apar topar karar vererek artık dolar karşılığı altın ödenmesini iptal etmiştir. Böylelikle Bretton Woods sisteminin veya altına(değerli maden) dayalı sistemin sonuna gelinmiştir.

    Görüldüğü üzere güven üzerine kurulu bir sistem güvenin zedelenmesi sonucu yıkılmıştır. Ekonomi başlı başına apayrı bir dünya olsa da bu dünyanın ‘güven’ ekseninde döndüğünü unutmamak gerekir.

    Son olarak Türkiye’de banknot sisteminin gelişimini merak edenler için TCMB tarafından hazırlanan yazının linkini sizinle paylaşıyorum.

https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/ff12d2fd-64d1-46cd-955b-6e45a51c2930/02.pdf?MOD=AJPERES
 

Banknot (Kağıt Para) Sisteminin Tarihi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrimsel Biyoloji Öğrenmek Bize Ne Kazandırır?

Covid-19 Kapitalizmin Sonunu Getirecek Mi?

SOSYOLOJİ NEDİR

Eşcinsellik Üzerine

İnsanların Evrim ile İmtihanı